devrek67 Admin
Mesaj Sayısı : 128 Kayıt tarihi : 06/04/09
| Konu: Mehmet Dinç Cuma Nis. 24, 2009 5:02 pm | |
| Bazen azıcık beklememenin bedeli olarak ömür boyu beklersiniz Ben Beklerim Mehmet Dinç 2009 - Nisan, Sayı: 278, Sayfa: 044 Beklemek hiç istemediğimiz, sevmediğimiz bir durum. Trafikte beklememek için en ufak bir sıkışıklıkta ara sokaklara gireriz, yada beklediğimiz zamanı telafi için yol boşalır boşalmaz gaza sonuna kadar basarız. Alışveriş yapacağımız mağazada sıra varsa alacağımızdan vazgeçer yada başka bir zamana erteleriz. Eşimiz yada çocuklarımız bizi biraz bekletse söylemediğimiz sözü bırakmayız. Uzun lafın kısası; Zordur beklemek. Hatta Arapların meşhur atasözüdür; “Beklemek, ateşte yanmaktan zordur.” Ancak kısa zamanlı beklemelerle kazanacaklarımızı, emin olun sonraları çok uzun zamanlar versek de kazanamayız, yada kısa zamanlı beklemeler sayesinde kaybetmeyeceklerimizi sonraları çok uzun zaman versek de koruyamayız.
Hastanenin yeni yatan hastalarla ilgili toplantısındayız. Ağır depresyon ve paranoya tanısıyla yatan genç bir kızcağızı konuşmaya sıra geliyor. Önce annesi davet ediliyor toplantıya daha detaylı bilgi almak için. Annesi ve babası doktor genç kızın. Bir süre önce boşanmışlar. Hasta kimi zaman annede kimi zaman babada kalıyor. Anne kızı hakkında sorulan sorulara cevap veriyor, ancak hastayla görüşüldükten sonra anneyle daha detaylı görüşülmesi ihtiyacı doğuyor. Hastanın doktoru, anneye “Hastayla görüştükten sonra sizinle tekrar konuşmak istiyorum, ancak toplantı bitmeden konuşamayız. Toplantı da 2 saatten önce bitmez, isterseniz beklemeyin o kadar zaman, sonra görüşürüz” diyor. Anne çaresizlikle yere diktiği gözlerini heyecanla kaldırıp doktor sözünü bitirmeden cevap veriyor: “Yok, yok. Problem değil. Ne kadar sürerse sürsün toplantınız, ben beklerim” diyor. Yeter ki kızım iyileşsin, yeter ki yüzü yine gülsün, yeter ki yeniden mutlu olsun ben haftalarca, aylarca beklerim der gibi söylüyor bu sözleri. Biraz sonra hasta içeri çağırılıyor. Daha 15 yaşında hayat dolu neşe dolu olması gereken bir genç kız. Yüzünden mutsuzluk akıyor. Bakışları tuhaflaşmış. Davranışları bir robotun davranışlarından farksız. Hayata bir daha barışmamacasına küsmüş gibi. Sorulan sorulara isteksiz, zoraki ve kısa cevaplar veriyor, ta ki anne babasıyla ilgili bir soru soruluncaya kadar. O zaman tek düze bir ses tonuyla ama hızlıca konuşmaya başlıyor: “Ben onlar için bir vakit kaybıyım. Her zaman, hep bir işleri var. Bana ayıracak, beni bekleyecek, beni dinleyecek zamanları yok.” diyor. Sonra da hemen daha fazla konuşmamak üzere gözlerini uzaklar da, çok uzaklar da gördüğü sabit bir noktaya dikip kendi dünyasında kayboluyor.
Görülüyor ki biraz önce işine gitmek zorunda olmasına rağmen her şeyi bir kenara bırakıp saatlerce beklemeyi göze alan anne zamanında beklememiş. İşine gitmeden biraz önce kızıyla tatlı bir sohbet yapmayı veya en azından kızının ihtiyaç duyduğu ilgiyi kısa zamanlı olsun göstermek için beklememiş. Yetiştirmesi gereken işlerinin peşinden koşmuş. Eve geldiğinde televizyondan fırsat bulup kızının yüzüne bakamamış, görememiş ondaki hüznü ve acıyı. Beklememiş, dizilerini erteleyip kızıyla konuşmayı. Hafta sonları kendi planlarını ve arzularını bir kenara bırakıp kızıyla geçirmemiş güzel zamanlarını. Beklememiş kızı için, bekletememiş işlerini. Şimdi her zaman beklemeye, her şeyi bekletmeye razı ama giden gelmemek üzre gitmiş, ne fayda.
Bekleyin. Eşinizin hazırlanmasını, çocuğunuzun sizinle bir şeyler paylaşmasını, işlerinizin yoluna girmesini, dostlarınızın dostluğunuza cevap vermesini bekleyin. Aman acele etmeyin. Yoksa çok beklemelere razı oluyorsunuz da beklediğiniz bir türlü olmuyor. www.altinoluk.com | |
|